İçeriğe geç

SAYI 38, 26 Şubat 1919, Salı

2. Yıl, Sayı 38
Trabzon, Salı 26 Şubat 1919

Gazete ofisi: Semercilerpaşa Caddesi, Fostiroğlu Bankası’nın yanında, No: 1-2, Trabzon
Yönetici ve sahibi: Nikos Kapetanidis

ROMANYA ÖLMÜŞSE…

Daha önceki bir sayısında “Epochi” gazetesinde yayınlanan bir halk şarkısında, Pontus topraklarında atalarımızın yaşadığı acıları dile getiren duygulu ve anlamlı bir ifade vardı. O şarkıda, “Konstantinopolis’in düştüğü” ve “Komnenos Kartalı’nın söndüğü” zamanlardan bahsedilirken, bilinmeyen bir halk ozanı, milletimizin kötü kaderine duyduğu derin acıyı ve ırkımızın geleceğine dair kehanet dolu coşkusunu şu dizeyle dile getirmişti:

“Romanya ölmüşse, yeşerir ve yeniden filizlenir.”

Ozanın bahsettiği “Romanya”, bugünün Rum dünyasıydı. Yani bugünkü Yunanistan.

Yıllar geçti. Milletimizin üzerine karanlık zamanlar çöktü. Asya’nın derinliklerinden gelen barbarlar, çiçeklerle bezeli Yunan ovasını istila etti. Eskiden Yunan zaferlerinin yankılandığı yerlerde, artık halk ozanının cılız ve kısık sesi duyuluyordu:

“Romanya öldü!”

Yeni bir vahşet, nefret ve fanatizm filizlendi; esaretin yarattığı boyunduruk yayıldı.

Herhangi bir başka millet, fatihin ezici baskısı altında yok olup gidebilirdi. Kendi ırkının kutsal değerlerine derin bir bağlılık hissetmeyen herhangi bir halk, ya asimile olup kaybolur ya da tamamen silinirdi.

Ama Helenizm asla!

Kaderin acı hediyesini kabul etti, boyun eğdi ve büyük bir kederle şu hayali şarkıyı söylemeye başladı:

“Romanya ölmüşse, yeşerir ve yeniden filizlenir.”

Beş yüz yıl geçti. Milletimiz her türlü zulmü gördü; dün de, daha önce de… Ezilen, hor görülen bir millet oldu. Ama o kehanet dolu şarkı şimdi neşeli bir melodiye dönüştü ve her Yunan ruhunda yankılanıyor. O bilinmeyen halk ozanı, bir dağ kulübesinde mi, bir manastır hücresinde mi, yoksa bir sınır kulesinde mi söyledi bilmiyoruz; ama artık haklılığı bir gerçeklik olarak gözlerimizin önünde:

“Romanya ölmüşse, yeşerir ve yeniden filizlenir.”

Gerçekten de! O zaman öldü, ama işte şimdi nasıl da çiçek açıyor! Güçlülerin ve güzellerin zafer çiçeklenmesi… Yeni bir canlılık ve yeni bir nefes getiriyor, her zaman güzel ve güçlü olan Yunan ruhuna!

NİKOS KAPETANİDİS


KİLİSELERİN BİRLİĞİ

Doğu ve Anglikan Kiliseleri – Tarihsel Gelişim – Artık Zamanı Geldi

Ekümenik Patrikhane tarafından Kiliselerin Birliği konusunu incelemek üzere atanan komite çalışmalarına devam ediyor. Özellikle, Anglikan Kilisesi ile yakınlaşma üzerine yoğunlaşıyor.

Yıllar önce, V. Konstantinos’un patriklik döneminde, bu konu hakkında ön çalışmalar yapılmıştı. Bugün bu komite, o dönemde elde edilen sonuçlar doğrultusunda çalışmaya devam edebilir.

V. Konstantinos, Protestanlığın büyük ve özgürlükçü milletleri olan İngilizler ve Amerikalılarla bir dini yakınlaşmanın, Yunan milletine sempati kazandırabileceğini görerek, tahta çıktığında Canterbury Başpiskoposu’na bir mektup yazdı. Bu mektubunda, seçildiğini bildirirken, aynı zamanda iki kilise arasındaki yakınlaşmanın arzu edilen bir durum olduğunu belirtti.

Patriğin bu teklifi, İngiltere’de büyük bir ilgiyle karşılandı. Cebelitarık Piskoposu, İstanbul’a gönderildi ve Patrik’e, Anglikan Kilisesi’nin kardeşlik selamını ve derin saygısını iletti.

İki kilise arasındaki ilişkiler, bu ilk mektuplaşmalardan sonra daha da güçlendi. Oxford Üniversitesi’nde eski Yunan Dili ve İlahiyatı profesörü olan Salisbury Piskoposu, iki kilise arasındaki birliğin temellerini atmak üzere İstanbul’a gönderildi.

Bu konudaki görüşmeler oldukça ilerledi. Çoğu noktada anlaşma sağlandı. Her iki kiliseden din adamları ve ilahiyatçılardan oluşan sürekli bir komite, çeşitli doktrinler için çözüm yolları sunmakla görevlendirildi.

Bu komitenin başkanlığını V. Konstantinos yaptı ve üyeleri arasında Cebelitarık Piskoposu, İngiliz başrahipler R.R. Th. Dowling ve Swapy, dönemin Patrikhane genel sekreteri (sonradan İzmir Metropoliti olan), Korça Metropoliti (kısa bir süre sonra Bulgarlar tarafından vahşice öldürüldü), Baş Vaiz Grigorios Konstantinidis ve M. Theotokas bulunuyordu.

Komite, 1901 yılına kadar çalıştı ve birçok konuda tam bir uzlaşı sağlandı. Canterbury Başpiskoposu’nun izniyle, İngiltere’de hem İngilizce hem de Yunanca olarak, bu uzlaşının sonuçlarını içeren bir kitap yayımlandı.

Ayrıca, İngiliz İncil Dernekleri’nin Ortodokslar arasında herhangi bir misyonerlik faaliyeti yapmaktan vazgeçmesi karşılığında, Ekümenik Patrikhane tarafından Kutsal Kitap’ın bir baskısının hazırlanması ve Anglikan Kilisesi’nin maddi desteğiyle yayımlanması kararlaştırıldı. Anglikan Kilisesi, Patrikhane’ye büyük bir matbaa gönderdi. Patrikhane tarafından yayımlanan Yeni Ahit, bu komitenin bir eseridir.

Ancak, tüm bu çalışmalar bir noktada kesintiye uğradı. Çarlık Rusyası, İngiltere ile birleşme girişimlerini huzursuz gözlerle takip etti ve Osmanlı hükümetinin Patrikhane’ye karşı dikkatini çekti.

Bununla birlikte, bu çalışmalar bugün yeniden ele alınabilir ve Ekümenik Patrikhane ile Anglikan Kilisesi arasında bir uzlaşma sürecinin başlamasına temel oluşturabilir.

Tıpkı geçmişte olduğu gibi, bugün de iki kilise aynı ruhtan ilham almakta ve Yunanistan ile İngiltere arasındaki dostane ilişkiler sayesinde, beklenen sonuca ulaşabileceklerinden eminiz.

Bugün, birleşme çabaları daha geniş bir çerçevede ilerleyebilir, çünkü Atina’dan da benzer girişimler gelmektedir.

Atina’dan gelen son bilgilere göre, Yunanistan Kilisesi, İstanbul’daki Kutsal Sinod’a, Londra, Oxford ve New York’ta Yunan kilise komitesi ile İngiliz piskoposları arasında yapılan görüşmelere ilişkin bir belge sunacaktır.

(Spectateur d’Orient Kaynağı)

METROPOLİTİN KONUŞMASI

BİZANS KÜLTÜRÜ – LEON İSAVRİYEN – DEVRİM VE HALK

Geçtiğimiz pazar günü Ortodoksluk Bayramı vesilesiyle Metropolitimiz, Metropolitlik Katedrali’nde yaptığı konuşmada, öncelikle Bizans İmparatorluğu’nun, radikal bir hükümdar olan Leon İsavriyeni’nin tahta çıktığı dönemdeki durumunu anlattı. Bu, Bulgar ve İslam güçlerinin art arda Bizans’a saldırarak onu boğmaya çalıştığı bir dönemdi. Bu ezeli düşmanlar, Bizans’ın iç çekişmelerle zayıf düştüğü her an, ona daha büyük bir şiddetle saldırıyorlardı.

İşte tam bu dönemde, bilge yasa koyucu ve radikal bir lider olan Leon İsavriyeni Bizans tahtına oturdu. Bu dahiyane imparator, tahta çıkar çıkmaz reformlarına başladı. Öncelikle bir ordu kurmaya girişti ve bunun finansmanı için kaynaklar sağladı. Genç Bizanslıların enerjisini tüketen büyük ve zengin manastırlar, onun ilk saldırı hedefi oldu. Ardından boşanma yasalarını daha katı hale getirdi, o dönemde yaygın olan serflik sistemini ortadan kaldırmaya çalıştı ve halkın ruhundan Roma etkisiyle gelen tüm yabancı gelenekleri ve yasaları temizlemeye çalıştı. Ve tüm bunları bir iç isyan çıkmadan başardı.

Bu büyük imparator, yabancı ve Helen ruhuna uygun olmayan her şeye karşı savaş açarak, saf bir Yunan kültürü savunucusu olarak ortaya çıktı. Ancak bu reform hareketi farkında olmadan bir başka konuya da sıçradı: Dini ikonaların kaldırılması. Farklı dini etkiler altında kalan ve yeni fikirlerle hareket eden imparator, din alanına da müdahale etti ve önceki siyasi hamlelerinin aksine, burada çok daha saldırgan bir tutum takındı. Dindarlığına bağlı olan halkın inancını ifade etme biçimine karşı geldi ve güçlü dinsel önyargıları göz ardı etti.

Her ne kadar bu mücadele asil bir fikirden doğmuş olsa da, Leon İsavriyeni’nin çabalarının başarısız olmasına ve Bizans’ta 200 yıldan fazla sürecek iç çatışmaların başlamasına neden oldu. İkonoklazm (ikonaları reddeden) hareketine kapılan Bizans imparatorları, tamamen bu fikre odaklandı. Sonuç olarak, Bizans toplumu felce uğradı. Halkın ulusal ruhu, yabancı dogmalara karşı koyarak kendi öz kimliğini savunmaya girişti. Tıpkı, zorla Batılılaştırılan Rus halkının, Çar Büyük Petro tarafından dayatılan Avrupa kültürüne karşı yüzyıllar süren mücadelesinin sonunda kendi öz kültürüne dönmek için bir devrim başlatması gibi…

Metropolit’in konuşmasının son bölümü, Bizans ideali, Yunan kültürü ve onun etkisi üzerine bir övgü niteliğindeydi. Dünyanın güçlü devletleri, Yunan dehasının yaşamsal gücünü tanıyıp ona hayranlıkla bakıyorlar. Çünkü geçmişte olduğu gibi, Yunan ve Bizans kültürü, girdiği her yerde büyük ruhsal ve entelektüel gelişimlerin öncüsü olmuştur.


GAZETELER NE YAZIYOR?

ÜNLÜLER

Bilindiği üzere, Bakü’deki katliamlardan sorumlu tutulan General Nuri Paşa ve Mürsel Bey şu anda Batum’da gözaltında tutuluyor ve İngiliz askeri mahkemesine sevk edilmeleri bekleniyor.

VECHİP PAŞA HAKKINDA

Konstantinopolis’te yayın yapan bir Fransız gazetesi şu haberi veriyor:
Vechip Paşa’nın kaldığı yerlerde soruşturma yapacak olan komisyon, yakında İstanbul’dan ayrılacak. General Sabri Paşa, bu komisyonun başkanı olarak atandı. İlk olarak Amasya’ya gidecek ve ardından Karadeniz bölgesindeki soruşturmalarına devam edecek. İngiliz hükümeti, bu komisyona Kafkasya’daki İngiliz kontrolündeki bölgelerde de araştırma yapma yetkisi verdi.

GERİ DÖNECEK Mİ?

Paris’ten yayın yapan “Echo de Paris” gazetesine göre, General Hindenburg, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in Almanya’ya dönüşünü sağlamak için uygun bir anı bekliyor. Bu karşı-devrim planı oldukça geniş kapsamlı olup, büyük Alman sanayicileri bunun başarısı için büyük miktarda finansman sağlıyorlar.

ONLARIN HATIRASINA!

Konstantinopolis’te, Pera’daki Panayia Kilisesi’nde, savaşta hayatını kaybeden Rum doktorlar için resmi bir anma töreni düzenlendi. Törene İstanbul’daki tüm doktorlar katıldı. Daha sonra Filoloji Derneği’nde bir resepsiyon düzenlendi. Resepsiyona Yunan temsilcisi Kanellopoulos, General Katichakis, Bay Nikolopoulos, İngiliz ve Fransız temsilciler ile Ermeni ve Yahudi topluluklarının üyeleri de katıldı. Konuşmalar yapıldı ve ardından Yunan orkestrası yas marşları çaldı.


PONTUS’UN RUM ŞEHİTLERİ

B

ARDASSA (TORUL) (Önceki yazının devamı)

Pivera: Rum kökenli bir köy olup 75 nüfuslu, 15 aileden oluşmaktaydı. Bunlardan yedi aile, tüm mallarını kaybettikten sonra Side’de kalmış, çıplak ve korumasız bir halde yaşamlarına devam etmeye çalışmışlardır.

Diğer aileler ise Kafkasya’ya doğru göç etmek zorunda kalmış ve bu zorlu yolculukta büyük kayıplar vermiştir. Bu köyde yaşayan ve Ardassa’da ticaret yapan üç tüccar da topraklarını kaybetmiştir. Köy tamamen yakılıp yıkılmış, kilisesi, okulu ve evleri tamamen harap edilmiştir. Köy halkının 200 koyunu, 60 ineği ve 5 yük hayvanı vardı. Ancak köyün yok edilmesine, yakınlardaki Türk fanatiklerinin neden olduğu belirtiliyor.

Göç eden ve köylerinde kalan Rumlar, saldırganlara karşı dava açmış olsalar da, hiçbir sonuç alamamışlardır. Her zaman olduğu gibi, Türk makamlarının alaycı “bakacağız, çözeceğiz” sözleriyle kandırılmışlardır.

Küçük Side
Türk ve Rumların karışık yaşadığı bir köydü. Kuzeyde Büyük Side’ye komşuydu ve 100 Rum nüfusuna sahipti. 23 aileden oluşan köyde, 5 aile Kafkasya’ya göç etmiş, geri kalan 18 aile ise zor durumda kalmıştır.

Türk hükümeti, bu köyleri yeniden ele geçirdikten sonra, burada kalan Rum halkına büyük zulümler uygulamıştır. Zorunlu işler yaptırılmış, malları gasp edilmiş ve sürekli baskı altında yaşamaya mahkûm edilmişlerdir.

Özellikle Stefanos Dam. Papadopoulos’un ailesi büyük kayıplar vermiştir. Annesinden zorla 200 altın lira ve tüm değerli eşyaları alınmış, evi tamamen soyulmuştur. Kardeşi Mihail’den de 280 altın lira gasp edilmiştir.

Bu köyde Rum topluluğuna ait toplamda 400 koyun, 180 inek ve iki yük hayvanı vardı. Ancak tüm bu hayvanlar ve köy halkının geçim kaynakları Türkler tarafından tamamen ellerinden alınmıştır.

Ardassa
Bu kasaba, Torul idari bölgesinin merkezi olup, çevredeki Koroksenis, Sidi, Pivera, Lampadion, Haviana ve Muzaina köylerinden gelen Rum tüccar ve zanaatkarlarının ticaret yaptığı bir yerdi. Çoğu burada mal mülk sahibi olup, güzel oteller, bakkallar, manifaturacılar ve demir atölyeleri bulunuyordu. Bunların dörtte üçü, burada ticaret yapan ve çalışan Rumlara ait özel mülklerdi. Burası, çevredeki Rum köylerinin merkezi olup, Trabzon-Erzurum yolu üzerinde yer alması nedeniyle hatırı sayılır bir ticari hareketliliğe sahipti.

Ancak 6 Temmuz 1916’da, Rus ordularının ilerlemesi ve kasabadaki Osmanlı siyasi ve askeri yetkililerinin geri çekilmesi sırasında, Ardassa kaymakamı ve bir Osmanlı askeri subayı, çevredeki Türk halkına, Rumların ev ve dükkânlarının kapılarını kırarak yağmalamalarını emretti. Sahipleri, korkudan iki gün önce daha ücra köylere sığınmıştı. Aynı gün gerekli yağmalamalar yapıldıktan sonra, ertesi gün, 7 Temmuz’da kaymakam, kasabanın her yerinde bol miktarda dökülen petrol ile kasıtlı olarak yangın çıkarılmasını emretti. Her dükkân ve eve petrol döküldü ve kasten ateşe verilerek, kasabanın tamamen yok olmasına sebep oldu. Tüm hükümet görevlileriyle birlikte kasabayı terk etti, olup bitenlere tamamen kayıtsız kaldı.

Kasabadaki Rumlara ait mülkler, evler ve dükkânlar, Türk mülkleri de dahil olmak üzere otuz kadar bina ile birlikte yandı ve yağmalandı. Yönetim binası da bu yangında yok oldu. Bu yağma ve yangının kasabaya verdiği zarar, abartısız bir şekilde 100 bin altın liraya ulaşmaktadır. Burada sadece Rumlara ait zararlar kastedilmektedir; zira kasabadaki bazı Rum tüccarlar, Trabzon’daki Gr. Kakayiannidis ve Fostiroglou kardeşlerin ticarethanelerinin temsilcileriydi. Onların kasadaki paraları, yazışmaları ve dükkânlarında bulunan tüm mallar önce yağmalandı, sonra ise ateşe verildi.

Dikkate değer bir diğer husus da şudur: Mart 1918’de Osmanlıların bölgeyi yeniden ele geçirmesinden sonra, Zerma köyünden gelen ve daha önce adı geçen Türk eşkıyaları, öğle vakti 15 kişilik bir grupla Haviana köyüne baskın yaparak, Ardassa’da ticaret yapan Rum tüccar Georgios İ. Putahidis’in evini zorla açtılar. Kendilerini sahte devlet görevlileri olarak tanıtarak, aile tarafından tanınan kişiler gibi davranıp, Putahidis’i saatlerce dövdüler ve sonunda evin mahzenini buldular. Rus ordusunun çekilmesi sırasında saklanan çeşitli ticari mallar ve yiyecekleri ele geçirdiler. Bununla da yetinmeyerek, evdeki tüm taşınabilir değerli eşyaları, mobilyaları ve giysileri çaldılar. Zararın toplamı 15 bin rubleden fazlaydı.

Yabancı Yayınlar
Sayın “Epochi” gazetesi yönetimine,

Size, Argyropolis Kardeşliği Konseyi’nin bir bildirisini gönderiyor ve bunu bir sonraki sayınızda yayımlamanızı rica ediyoruz.

Saygılarımızla,

Kardeşlik Konseyi:
Apostolos Molyvdas, Nikolaos Gigantidis, Georgios Ch. Mouzenidis, Avraam M. Avramidis, Nikolaos Yfantidis.


Son bölümde, Trabzon’daki Argyropolis Kardeşliği, mültecilere yardım için çalışan bir komitenin çalışmalarını savunuyor. Bazı kişilerin bu komitenin ve Trabzon Metropoliti Hrisanthos’un çalışmalarını küçümsemeye çalıştıklarını belirtiyorlar. Mültecilere yönelik yapılan yardımların önemini vurgulayarak, bu tür yanlış beyanlara karşı çıkıyorlar. Özellikle, savaş boyunca Metropolit Hrisanthos’un Pontus Rumlarını korumak için gösterdiği çabaların küçümsenmesinin büyük bir nankörlük olduğunu belirtiyorlar.

Son olarak, halkın, milletleri için fedakârlık yapan kişilere saygı duymaları ve onların çabalarını takdir etmeleri gerektiğini vurguluyorlar.

TRABZON’DAKİ ARGİROPOLİT KARDEŞLİK KONSEYİ

GAZETELER NE YAZIYOR?

ALMANYA ÖLMEDİ!
İsviçre’de bulunan Alman subayları, Kayzer’in doğum günü vesilesiyle büyük bir kutlama düzenledi. Yapılan vatansever konuşmalarda, imparatorluğun yeniden kurulması ve Alsace-Lorraine’in geri alınması temenni edildi. Luzern’de, Alman subayları kadeh kaldırarak Kayzer’in Almanya’ya erken dönüşünü diledi ve ona sonsuz sadakat yemini etti. Kayzer’e gönderdikleri telgrafta şu ifadeler yer aldı:

“Senin şahsında Alman büyüklüğü parıldıyor. Sonunda gerçek hak yerini bulacaktır.”

BULGARLARIN SUÇLARI
Atina Üniversitesi, Bulgarların Doğu Makedonya’da işlediği suçları araştırmak için bir profesörler heyeti gönderdi. Heyet, yaptığı incelemeler sonucu üniversitenin kongresine Bulgarları suçlayan bir rapor sundu. Ayrıca heyet, Fransa’yı ziyaret ederek bu incelemeler hakkında Fransız yetkililere bilgi verecek. Bulgar suçlarıyla ilgili raporlar, diğer üniversitelere ve İtilaf Devletleri akademilerine de gönderildi.

EPİRUS HALKI
Kuzey Epir Geçici Hükümeti üyeleri, Paris’teki Barış Konferansı’na Epir halkı adına bir çağrı yaptı:

“Günden güne Hristiyan nüfusun durumu daha da kötüleşiyor. Haydut çetelerinin saldırıları ve zorla Arnavutlaştırma politikaları artıyor. Müslüman Arnavutlardan oluşan silahlı çeteler sistematik olarak kuruluyor. Bu çeteler, daha önce silahsızlandırılmış olan Arnavut halkını tehdit ediyor. Hristiyan nüfusun bu saldırılar karşısında savunmasız kalması ciddi tehlikeler yaratıyor. Hristiyanların korunması için acil müdahale gereklidir. Yunan güçleri yoksa bile, insani ve siyasi açıdan, İtilaf Devletleri ordusunun tartışmalı Kuzey Epir topraklarını işgal etmesi yerinde olacaktır.”

TRABZON
Batum’daki bir Rus gazetesine göre, İngiliz-Fransız planı Trabzon’u Ermenistan’a dahil etmeyi öngörüyor.

BAY KANELLOPULOS
Sevinçle öğreniyoruz ki, Yunan hükümeti, İstanbul’daki Yunan Yüksek Komiseri Bay Efthimios Kanellopulos’a değerli hizmetlerinden ötürü Kral I. Georgios Nişanı’nı verdi. Epohi gazetesi, bu değerli ve saygın Yunanlıyı tebrik eder.

AMERİKA’DAKİ YAHUDİLER
Amerika’daki binlerce Yahudi işçi, yeni kurulan Yahudi devletine destek olmak için Filistin’e göç etme kararı aldı. Ayrıca, Amerikan Yahudileri, Rusya ve Polonya’daki dindaşlarına yardım etme konusunda mutabakata vardı. Filistin’de, Amerika Birleşik Devletleri’ni örnek alarak bir Yahudi Cumhuriyeti kurulacak.

NE KALDI?
Avrupa Savaşı sırasında Türkiye, iki milyon er silah altına aldı. Ölü, esir ve kayıplar 1 milyon 200 bin kişiye ulaştı. 400 bin asker terhis edilirken, şu anda 400 bin asker hala silah altında. Türk halkının, açlık ve hastalıklar nedeniyle yaşadığı kayıplar ise bunun iki katına ulaşıyor. Peki, Türk halkı bu kayıpları hesapladı mı?

GÜNCEL HABERLER

Ortodoksluk Bayramı
Geçtiğimiz pazar günü, büyük bir kalabalık eşliğinde Ortodoksluk Bayramı coşkuyla kutlandı. Başpiskoposumuzun uzun ve anlamlı konuşmasının özetini başka bir sütunda yayınlıyoruz.

Gelenler
Batum’dan, Tiflis’ten gelen İngiliz Teğmen Bay Crawford, Trabzon’daki İngiliz Konsolosluğu’na yerleşti. Bay Crawford, Tiflis’teki İngiliz karargahının bir üyesi olup, kısa süreli bir konaklamanın ardından iç bölgelere hareket edecek. Yunanca biliyor ve Makedonya Cephesi’nde savaşmış bir askerdir.

Ziyaretler
Bay Crawford, Trabzon Başpiskoposu’nu ziyaret etti.

Tifüs Salgını
Şehrimizde tifüs salgını giderek daha tehlikeli hale geliyor. Vakalar ne yazık ki artıyor. Halkın temizliğe özen göstermesi ve gerekli önlemleri alması gerekiyor.

“EPOHİ” GAZETESİNİN TEMSİLCİLERİ

  • Batum: L. Kazantzidis & A. H. Terzopoulos
  • Sohum: Al. E. Spanidis
  • Odessa: Zervatis – Perakis
  • Tuapse: Pan. Papadopoulos
  • Tiflis: Pan. V. Terzopoulos
  • Bakü: İoannis Sinaros
  • Of: Papaz Georgios
  • Sürmene: Papaz Vasilios
  • Santa: Theodosios Heimonidis
  • İmera: Agath. Fostiroplos
  • Livera: Sav. Papadopoulos
  • Elevi: Pan. Kazantzidis
  • Giresun: G. I. Kalogeropoulos
  • Pulantzakis: G. P. Stefanidis
  • Samsun: I. P. Dimitriadis
  • İstanbul: Satirik “Ano Kato”

TRABZON BORSASI (26 Şubat, sabah fiyatları)

  • Paralar
    • Büyük Nikola Rublesi: 12
    • Küçük Nikola Rublesi: 15 ½
    • Kerenski Binlik Ruble: 19
    • Kerenski 250’lik Ruble: 20
    • Küçük Rubleler: 23
    • Kafkas Rublesi: 25
    • Yunan Altın Lirası: 570
    • Medjidie: 78
    • İngiliz Sterlini (Altın): 610
    • 20 Franklık Altın: 450
    • İngiliz Sterlini (Kağıt): 350

Matbaa
Georgios E. Mihailidis

(3515 sayfadan oluşan Epochi sayıları Nikos Kapetanidis’in kardeşinin torunu olan ve halen Atina’da yaşamakta olan Kostas Kapetanidis tarafından dijitalize edilmiş ve Yunanca olarak tarafımıza iletilmiştir. Türkçeye çevirisi Tamer Çilingir tarafından üstlenilmiştir)