İçeriğe geç

SAYI 33, 14 Şubat 1919, Perşembe

2. Yıl, Sayı 33
Trabzon, Perşembe 14 Şubat 1919

Gazete ofisi: Semercilerpaşa Caddesi, Fostiroğlu Bankası’nın yanında, No: 1-2, Trabzon
Yönetici ve sahibi: Nikos Kapetanidis

BİR YIL

Şehrimizin Osmanlı ordusu tarafından yeniden ele geçirilmesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Geçen süre zarfında yaşanan olayların kısa bir değerlendirmesinin önemsiz olmadığını düşünüyoruz.

Rus ordusu, yaşanan siyasi değişim nedeniyle disiplinini ve bütünlüğünü kaybetmiş ve düzensiz bir güruh haline gelmiştir. Mutlakiyetçi rejim tarafından kendisine sağlanması gereken manevi unsurlardan yoksun bırakılmış ve tüm görevlerini bir kenara bırakarak yalnızca mümkün olan en kısa sürede anavatanına geri dönmeyi düşünmüştür.

Bu olayları, kırsal kesimde eşkıyaların (çetelerin) faaliyetleri, her türlü zorbalık ve vahşet eylemleri takip etti. Bu olaylar, bölgedeki Rum nüfusunu umutsuzluğa sürükledi ve onların her şeyi geride bırakıp kitleler halinde göç etmelerine neden oldu. Geride kalanlar ise sorumluluk sahibi otoritelerin bir an önce düzeni sağlamasını ümit ediyorlardı.

Ne yazık ki, yetkililerin gelişiyle bile durum değişmedi. Kırsal kesimdeki koşulları iyileştirme yönündeki tüm vaatler ve görünürdeki ilgiye rağmen, kayda değer hiçbir şey başarılmadı. Kontrolsüz grupların saldırıları aynı şiddetle devam etti ve her yeni alınan tedbirin yetersiz olduğu görüldü.

Bugüne kadar yaşanan olayları yakından takip eden biri, mevcut durumun daha önceki kaos ve belirsizlikten farklı olmadığını rahatlıkla görebilir. Çeteler tarafından halkın acılarını artırmak için alınmadık bir önlem kalmamıştır. Kırsal bölgelere bakarsanız, haydutların kahramanlık gösterileri(!) ve saldırılarının sonunun gelip gelmeyeceğini bilmediğimizin farkına varırsınız.

Bu koşullar altında, köylülerimizin hayatını yaşanmaz ve durumlarını korkunç ve umutsuz olarak tanımlamakta haklı değil miyiz?

Hükümetten, bu anormal duruma son vermek ve uzun süredir kayıp olan düzeni ve huzuru yeniden sağlamak için gerekli önlemleri almasını bekliyoruz. Çünkü bu unsurlar olmadan iyiye yönelik hiçbir şey mümkün değildir.


MAKALELER

MESLEKİ VATANSEVERLİK

Bazı milletler vardır ki—bunlar arasında özellikle Rumlar ve Fransızlar bulunmaktadır—onlar için vatan kavramı en yüce duyguya ulaşmıştır ve vatanlarından daha değerli hiçbir şey yoktur.

Rumların vatanseverliği, çok eski zamanlardan beri var olmuş ve nesilden nesile aktarılmıştır. Büyük dallı bir ağaç gibi diğer milletlere de ilham kaynağı olmuş, onlar da bu duygudan faydalanarak kendi ülkelerinde gerçek vatanseverliğin nasıl olması gerektiğini öğrenmişlerdir.

Fransız vatanseverliği ise, 1871’de Almanya karşısında yaşanan felaketin ardından öldüğü sanılmıştı. Ancak, bu vatanseverlik sadece ölmemiş, aynı zamanda saf ve dürüst bir şekilde Fransız halkının göğsünde yanmaya devam etmiştir.

Dünya Savaşı başladığında, Pontus’un bu uzak köşesinde yaşayan Fransızlar, vatanlarının kendilerini çağırmasını beklemeden ilk gemiye atlayarak ülkelerine döndüler ve düşmana karşı savaşmaya koştular.

Aynı şekilde, dünyanın dört bir yanından Rumlar da mavi-beyaz bayrağın altında toplanmak için geldiler. Özgürlüğün bu kutsal sembolü altında, büyük müttefikleriyle yan yana savaşarak, zulüm gören kardeşlerini tiranların boyunduruğundan kurtardılar.

Bu iki kardeş milletin tek amacı, kutsal vatan topraklarını savunmak ve baskı altında yaşayan halklara özgürlük sağlamaktı.

Ancak, vatanseverliğin bir başka türü daha vardır: mesleki vatanseverlik.

Bu tür vatanseverlik, Jön Türkler tarafından icat edilmiş ve anayasanın ilan edildiği ilk günden itibaren halka öğretilmiştir.

Özellikle şu amacı taşımaktaydı: Türk halkına, ülkenin en büyük ve en sadık vatanseverlerinin, devlet sınırları içinde yaşayan Müslüman olmayan unsurların yok edilmesi için her türlü meşru ve gayrimeşru yöntemi kullanmaktan çekinmeyen kişiler olduğu fikrini aşılamak.

Çünkü kendileri de gerçek vatansever olmadıklarından, asıl amaçları, halkın felaketi üzerinden kazanç sağlamak oldu. Onların inancına göre, bu halk er ya da geç Rusların veya Almanların topraklarına saldırısıyla kimliğini kaybedecekti. Bu yüzden, ülkelerini kurtarmak için değil, aksine, Almanya galip gelse de yenilse de, kendi zenginliklerini artırmak için yeterli vakti bulabilmek adına Almanların kucağına atılmayı tercih ettiler. Ancak, halkın bu duruma tepki göstermesinden ve muhalifler tarafından ayaklanmaya teşvik edilmesinden korktular. Çünkü herkesi memnun etmeleri imkânsızdı. Bunun üzerine, Ermeni ve Rumlara karşı bir kıyım planladılar. Türk halkını onların mallarını yağmalamaya yönlendirerek meşgul ettiler ve böylece sadece kendilerini güvence altına almakla kalmayıp, aynı zamanda halkı da bu suçların destekçisi hâline getirdiler.

“Vatan” kelimesi onların lügatinde yoktur. Zira ona hiçbir zaman ihtiyaç duymamışlardır… Vatansızlardır. Tarihsel olarak da göçebelerle akraba oldukları kanıtlanmıştır. Zorla ele geçirdikleri bu imparatorlukta asla bir vatan bilinci taşımadılar. Bu yüzden, fetihler döneminde içlerinden birinin çıkıp da geldiği topraklara geri döndüğü hiç görülmemiştir. Halkın vatan anlayışı, köylüler için sadece köyleri, şehirdekiler içinse yaşadıkları mahalleden öteye geçmez. Eğer tarlalarına ya da evlerine haydutlar veya hırsızlar saldırırsa savunmaya geçerler; fakat uzak ve tanımadıkları sınırları neden korumaları gerektiğini anlayamazlar. Çünkü kendi gözleriyle düşmanın gelip de çiftliklerine saldırdığını görmemişlerdir.

Bu halkın vatan anlayışını çok iyi bilen devlet yöneticileri, savaş ilan edilir edilmez sert yasalar çıkardılar. Asker kaçakları için ağır cezalar getirdiler; evlerini yaktılar, eşlerini ve çocuklarını sürdüler. Ayrıca, idam sehpaları kurarak, çoğu masum olan insanları ve özellikle de askere alma zorunluluğu bulunmayan Ermeni ve Rumları astılar. Zira hiçbir zaman bu ülkenin evlatları olarak kabul edilmemişlerdi. Ülkenin sadece kendilerine ait olduğunu iddia edenler, onların da kendilerine hizmet etmelerini istiyordu.

Eğer her Türk askeri, gelişmiş olsun olmasın, savaşın başında belirlenen 40 altınlık bedel-i askerliğini ödeyerek askerlikten muaf olabilseydi, sınırları savunacak kimse kalmazdı. O hâlde vatanseverlikleri nerede? Vatanseverlik tekellerine alan şehirli Türkler, askerlikten kaçmak için her türlü onursuz yolu denediler!

Bu kimseler, ciğerleri patlayana kadar “Haydi birleşelim ve siz gidin savaşın!” diye bağırıyorlardı. Ancak, bedel-i askerliğin kaldırılmasından sonra, bu sözde vatanseverlerden hiçbiri orduya katılmak için gönüllü olmadı. Hepsi de bir şekilde savaşmaktan kaçmayı başardı.

Düşman, ülkenin geniş vilayetlerini işgal ettiğinde, tek endişeleri düşmanın burunlarının dibine kadar gelmesiydi. Asıl korktukları şey, vilayetlerin ve şehirlerin düşmesi değil, bu işgal sayesinde Rum ve Ermenilerin özgürlüğüne kavuşarak, yüzyıllardır süren zorbalık ve baskı düzeninin sona ermesiydi.

Bugün vatan için bağırıp çağıran bu kimseler, aslında vatan adına hiçbir fedakârlık yapmamış, aksine devletin temel taşlarını tek tek sökerek onu uçuruma sürüklemişlerdir. Bu enkazı kaldıracak, ülkeyi kurtaracak bir güçse ortada görünmemektedir.

G. T. M.


İngilizlerin Almanya’daki Durum Hakkındaki Görüşleri

“Times” ve “Westminster” gazeteleri, yani İngiltere’nin en ciddi siyasi partilerinin yayın organları, Almanya’daki ulusal meclisin toplanmasının müttefikler ve Almanya’nın çıkarına olduğunu belirtiyor. İngiliz gazeteleri, “Resmî bir barış istiyoruz.” diye yazıyor. Alman direnişinden doğan yeni durumu bir an önce tanımak bizim görevimizdir.

Yeni hükümet olarak Ebert hükümetini mi yoksa onun yerine geçecek olanı mı tanımamız gerektiğini bilmiyoruz. Ancak, bu değişimin hızlandırılması bizi memnun edecektir. Böylece barış görüşmelerine başlamamız mümkün olacaktır.


İstanbul’daki Yabancı Bankalar

Mütareke karma komisyonunun açıklamasına göre, yabancı bankalara karşı alınan önlemler, İngiliz misyonunun elindeki kesin bilgilere dayanmaktadır. Bu önlemler, bankalar aracılığıyla yürütülen bazı örgütlenmeler nedeniyle alınmıştır. Ancak, bu kontroller özel sektörün çıkarlarını zedelemeyecektir.

22 Ocak


Amerikan Ordusu

Amerikan ordularının başkomutanı General Pershing, askerî birliklerinin organizasyonu ve lojistiği hakkındaki genel raporunda, Fransa ve İngiltere’de coşkuyla karşılandıklarını belirtti. General Haig ve Pétain, Amerikan askerlerinin eğitimine büyük katkı sağladı.

Fransa, üç yıllık savaşa rağmen, Amerikan ordusuna 75 ve 155 mm toplar ile 2.676 uçak sağladı. Müttefikler arasındaki iş birliği her zaman çok sıcak oldu. Bize sağlanan destek beklentilerimizin ötesindeydi. Fransa’da her yerde samimi dostlar gibi karşılandık. Bu nedenle, Fransızlara olan minnettarlığımız sonsuzdur.

General March, bir milyondan fazla Amerikan askerinin terhis edildiğini açıkladı.


Prens Aleksandar Paris’te

Sırp heyetinin bir üyesi, Sırbistan’ın bağımsızlığı için verilen ahlaki ve maddi destekten dolayı, Veliaht Prens Aleksandar’ın Fransa’ya şahsen teşekkür etmek için Paris’e geldiğini duyurdu. Heyet, ülkesinin meselelerini müzakere etmek için uluslararası temsilcilerle buluşacaktır.

Savaş Tazminatları

Fransız Meclisi’nde yapılan bir oturumda, savaş tazminatlarıyla ilgili yasa tasarısı oybirliğiyle kabul edildi.


Bir Ulusun Şikayeti ve Beklentisi

Tüm Helenizm, özgür ve esaret altındaki halkıyla birlikte, yüreği çarparak ve büyük bir özlemle, yeryüzünün güçlülerinin Barış Konferansı’nda alacağı kararlarla tüm ulusal meselelerin çözülmesini bekliyor.

Bu Konferans’a, özgür Yunanistan, başı dik ve şan ile onurlandırılmış, zaferin ve cesaretin ölümsüz çelenkleriyle süslenmiş olarak katılıyor. Esaret altındaki Yunanistan ise, Yeni Türklerin elleriyle dikenlerden örülmüş çile ve sefalet çelenkleriyle boyun eğmiş bir halde geliyor.

Ve şimdi, hem özgür hem de tutsak Yunanistan’ın yüreğinden bir iç çekiş ve bir çığlık yükseliyor:

“Ey Dünyanın Güçlüleri!
Düne kadar özgürlük ilkelerinin barbarca zulme karşı üstün gelmesi için mücadele ettiğinizi ilan ediyordunuz. Esir halkların özgürlüğünü kutsal bir simge olarak yükselttiniz. İşte şimdi o an geldi! Zalimlerin ağır zincirlerini kırın, barbarlığın karanlığını dağıtın ve zulmün dipsiz çukurunda inleyenleri ışığa ve hayata kavuşturun.

Prometheus gibi, bize içimizi yakacak, bedenimizi aydınlatacak ve bizi yeniden doğuşa ve uygarlığa götürecek o ilahi kıvılcımı verin! Bu, sizin kutsal ve zorunlu görevinizdir. Çünkü siz, kader tarafından, barbarlığı ve köleliği yok etmek ve Özgürlük Tanrıçası’nın kutsal sunağını inşa etmekle görevlendirildiniz. Acı çeken tüm uluslar sizin kararınızı bekliyor. Siz ya özgür ve güzel bir hayatın kurucuları olacaksınız ya da kendi çıkarlarınız için yüzyıllarca zulme uğramış halkları bir kez daha karanlığa mahkûm edeceksiniz.

Ya kışın kasvetini ve felaket fırtınalarını geri getireceksiniz ya da bir kırlangıç gibi baharın, çiçeklerin ve çiy damlalarının müjdecisi olacaksınız.

Büyük Ülkü uğruna savaş alanlarında onurlu bir şekilde can verenlerin hayalini gerçekleştirin. Terk edilmiş topraklarda vahşice katledilenlerin çığlığını duyun.

Yeni Nietzschecilerin sahte vaatlerine aldanmayın! Onlar sadece isimlerini değiştirirler, gömleklerini değiştirdikleri gibi. Ama ruhları, özü, hiçbir zaman adaleti güçle birleştirmeyi başaramamıştır. Onlar sadece barbarlığın, zulmün, katliamın ve aşağılanmanın beden bulmuş hâlidir.

Biz, soyluluğun en zor sınavlardan geçmiş son temsilcileri olarak, bu savaşın adaletin zulme, özgürlüğün köleliğe karşı bir savaşı olduğuna inanıyoruz. Bu kutsal ve görkemli mücadelede savaşan tüm yiğitlere kardeşçe bir selam gönderiyoruz.”

G.


Alsas-Lorenliler

Askerlik engelleri kaldırıldıktan sonra, Alsas-Lorenliler topluca Fransız bayrakları altında toplanmaya başladılar.


İtilaf Devletleri Esirleri

Valiliğimiz, Savaş Bakanlığı’nın aşağıdaki genelgesini göndermiştir:

  1. Savaş Bakanlığı’nın kararıyla, İtilaf Devletleri’nin tüm esir askerleri, ateşkes anlaşması yapıldıktan hemen sonra, İtilaf Devletleri’nin askeri yetkililerine teslim edilecektir.
  2. Hiçbir yerde hasta, firari veya saklanmış esirlerin olmadığına dair açık bir beyan gerekmektedir. Tüm yönetimler, bu genelgenin kendilerine ulaşmasıyla birlikte, Savaş Bakanlığı’na 20 Şubat’a (yeni takvim) kadar acil bir telgrafla, kaç Fransız, İngiliz, Sırp, İtalyan, Rus ve Rumen esirin teslim edildiğini ve hangi askeri yetkililere devredildiğini bildirmek zorundadır. Ayrıca, hangi bölgelerde esir bulunmadığı da beyan edilmelidir.
  3. Esirlerin bulunduğu yerleri açıklamayanlar hakkında sert yaptırımlar uygulanacak, askeri mahkemeye sevk edilecek ve cezaları ilan edilecektir.
  4. Bu genelge, İstanbul’da basın genel müdürlüğü tarafından, taşrada ise yerel yönetimler tarafından tüm yerel basın aracılığıyla duyurulacaktır.
  5. Bu genelge, tüm askeri birlik komutanlarına, karargâhlara, askerlik şubesi başkanlarına, valiliklere, bağımsız sancaklara, İstanbul basın genel müdürlüğüne, Savaş Bakanlığı’nın tüm şubelerine ve “Yıldırım” orduları komutanlığına bildirilmiştir.

“Epochi” Gazetesi Yönetimine

Trabzon, Sürmene, Vakfıkebir, Tirebolu, Görele, Ordu ve Giresun kazalarındaki toplam 132.600 eski okka ve 210 dirhem kabuklu fındık, okkası 26 kuruş 10 para, Ordu ve Giresun’da bulunan 2.294 okka 10 dirhem sağlıklı fındık ise okkası 53,5 kuruş olarak fiyatlandırılmıştır.

Bugünden itibaren açık artırmaya çıkarılacak olup, nihai satış kararı 3 Mart Pazartesi günü saat 16:00’da Valilik Meclisi’nde verilecektir. Daha yüksek fiyat teklif etmek isteyen alıcıların, ister tüm fındık stoku için isterse her kaza için ayrı ayrı, Valilik Meclisi’ne başvurmaları gerekmektedir.

25 Şubat
Vali, Süleyman Nemci

PONTOS RUM ŞEHİTNAME DEFTERİ

ARDASSA
(Torul)
(Öncekinin devamı)

Vei-Tarla: 150 nüfuslu, 30 aileden oluşan bir köy. Bir kilisesi bulunan, öncelikle tarım ve hayvancılıkla uğraşan bir yerdi. Güzel konumu sayesinde 500 koyun, 400 inek ve 20 yük hayvanı yetiştiriliyordu. Türk hükümeti tarafından halkının tamamı sürgün edildi. Yolda karşılaştıkları zorluklar nedeniyle çoğu hayatını kaybetti. Hayatta kalanların akıbeti bilinmiyor. Şu anda köy tamamen boş ve terk edilmiş durumda.

Desmena: 150 aileden oluşan, nüfusu 150 olan karışık bir köy. Halkının büyük bir kısmı Pontus’un sahil şehirlerinde ticaret yapıyordu ve Tripoli sahillerine kadar uzanan kolonileri vardı. Geri kalanlar tarım ve hayvancılıkla uğraşıyordu. Verimli arazileri sayesinde oldukça gelişmiş bir köydü. Burada 2.000 koyun, 1.000 inek ve 100 yük hayvanı bulunuyordu. Çalışkan halkı sayesinde köy ekonomik olarak ilerlemiş ve beş sınıflı güzel bir okul ile süslenmiş üç kilise barındırıyordu. Ancak iki ardışık saldırı sırasında her şey talan edildi ve 50-70 kişi katledildi. Halkı büyük ölçüde Türkler tarafından Sivas’ın ovalarına sürüldü ve burada baskılar nedeniyle büyük ölçüde yok oldular. Çok az kişi hayatta kaldı, bazıları Rus topraklarına kaçtı ve Kafkasya’ya dağıldı. Fakat orada da kötü yaşam koşulları nedeniyle büyük ölçüde yok oldular. Şu anda köy tamamen boş ve terk edilmiş durumda.

Smikli: Tamamen Rumlardan oluşan, 360 haneden ve 2.000 nüfustan oluşan bir köydü. 7 mahalleye ayrılmış, 7 süslü kilise, 3 okul ve bir Meryem Ana Manastırı bulunuyordu. Manastırda üç rahibe yaşıyordu, ancak başrahibe önce yedi insan kılığındaki canavar tarafından aşağılandı, ardından vahşice katledilip ateşte yakıldı. Köy halkı, çalışkanlıkları sayesinde büyük refah seviyesine ulaşmış, ticaret ve zanaatkârlıkla uğraşmış ve aynı zamanda büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık yapmıştı. Burada 4.000 koyun, 1.500 inek ve manda ile 150 yük hayvanı bulunuyordu. Ancak trajik olaylar nedeniyle her şey ellerinden alındı. Türkler tarafından Sivas ovalarına sürülen halkın büyük kısmı burada yok edildi. Sadece çok az kişi sağ kalabildi, yaklaşık 100 kişi Rus topraklarına kaçmayı başardı, ancak Kafkasya’ya dağılanlar da burada hayatlarını kaybettiler. Köy, Nisan ve Temmuz aylarında iki ardışık saldırıya uğradı, tamamen yağmalandı ve yok edildi. Şu anda tamamen boş ve terk edilmiş durumda ve 100’den fazla kayıp verildi.

Sarı-Papa: Küçük bir karışık köydü ancak burada çok az sayıda ve önemsiz Türk nüfus bulunuyordu. 100 haneden oluşan, 700 nüfuslu bir köydü. İki kilisesi, bir okulu, 1.500 koyunu, 800 ineği ve 100 yük hayvanı vardı. Ancak Nisan ve Temmuz 1916’daki iki ardışık saldırı sırasında her şey yağmalandı. Halk, işkence, talan, kiliselerin ve evlerin yakılması gibi felaketlerle karşılaştı. Ağustos ayında Türk hükümeti tarafından en kötü koşullar altında Sivas ovalarına sürüldüler ve burada çoğu yok edildi. Hayatta kalanların akıbeti bilinmiyor. Az sayıda kişi savaş hattını aşarak Kafkasya’ya kaçmayı başardı, ancak onlar da yolda karşılaştıkları zorluklar nedeniyle yok oldular. Şu anda köy tamamen boş ve terk edilmiş durumda.

Cimera Bölümü (10 Köyden)

Amvrikion: Tamamen Rumlardan oluşan bir köydü. 150 haneden oluşan, 900 nüfuslu bir yerleşimdi. 9 mahalleye yayılmış 12 süslü kilisesi, 2 büyük okul binası bulunuyordu. 1.000 koyun, 600 inek ve 50 yük hayvanı vardı. Nisan ve Temmuz 1916’da iki büyük saldırıya uğradı. Saldırılar sırasında 2 kişi hayatını kaybetti, tecavüzler, yağmalar, kiliselerin ve evlerin tahribi yaşandı. Tüm mal varlıkları ellerinden alındı. Hastalıklar ve sefalet nedeniyle halkın büyük bölümü yok oldu. Hayatta kalanlar Kafkasya’ya dağıldı ve burada da yok oldular. Sadece 12 aile Trabzon’a yerleşebildi. Şu anda köy tamamen boş ve terk edilmiş durumda.

Koroksena: Tamamen Rumlardan oluşan, 40 haneden ve 400 nüfustan oluşan bir köydü. 2 zengin şekilde süslenmiş kilisesi, 2 katlı bir okulu vardı. 800 koyun, 600 inek ve 20 yük hayvanı bulunuyordu. Nisan 1916’daki saldırıda 4 kişi hayatını kaybetti. Halkın yarısı Ardassa, Trabzon, Tripoli, Çaykara ve Harşit gibi yerlerde ticaretle uğraşıyordu. Köy halkı her zaman çalışkan olup, büyük bir ekonomik refaha ulaşmıştı. Ancak saldırganlar tarafından tamamen yağmalandı, yakıldı, kutsal yerleri tahrip edildi. 16 aile Trabzon’da yaşamaya devam ederken, geri kalanlar Kafkasya’ya kaçtı ve burada büyük ölçüde yok oldular. Şu anda köy tamamen boş ve terk edilmiş durumda.

(Devam edecek)


PORTEKİZ’DE DEVRİM

Reuter haber ajansına göre, Oporto’da monarşi yanlısı birliklerin zaferinden sonra, Kral Emmanuel’in dönüşüne kadar ülkenin büyük bölümünü yönetecek olan yeni bir hükümet kuruldu. Bu hükümet ordu tarafından atandı ve halk tarafından coşkuyla karşılandı. Ülkede tam bir düzen hâkim. Ancak Lizbon’da hâlâ birçok isyan ve kargaşa yaşanıyor. Hapishaneler basıldı ve Cumhurbaşkanı Paes’in katili de dâhil birçok mahkûm firar etti. Halkın büyük çoğunluğunun monarşiyi desteklediği düşünülüyor.


YUNAN-ERMENİ DOSTLUĞU

“Renaissance” gazetesi, Kral Alexander’ın Nubar Paşa’ya gönderdiği telgrafı değerlendirerek, Yunan Kralı’nın Ermenilere hitap eden tek hükümdar olduğunu ve Ermeni halkının bu jesti asla unutmayacağını yazdı.


BAŞKUMANDANIN VARIŞI

Fransız General D’Esperey, Makedonya Cephesi kara kuvvetlerinin komutanı olarak İstanbul’a geldi ve tüm kurmay heyetiyle birlikte burada yerleşti. Onun karşılanmasına birçok devletin yüksek temsilcileri ve hem Ekümenik hem de Ermeni Patrikhanesi’nin temsilcileri katıldı.

General, şeref kıtalarını denetledikten sonra Fransız Büyükelçiliği’ne geçti.


YUNAN KURMAY HEYETİNİN YERLEŞİMİ

Çok yakında İstanbul’a üst düzey bir Yunan kurmay heyeti gelecek ve başkentte kalıcı olarak yerleşecek.


“Epochi” gazetesi yeni adresine taşındı:
Semercilerpaşa Caddesi, Fostiroğlu Bankası’nın yanında, No: 1-2

KRONİKA

Önceki gün, gazetemizin müdürü Bay Nikos Kapetanidis, “Epochi”nin işleri için birkaç günlüğüne Batum ve Tiflis’e hareket etti.

Dans Gecesi
Daha önce duyurulan Kulüp’ün dans gecesi her zamanki gibi oldukça canlı ve neşeli geçti. “Akritas” derneği, “Miss Jackson” komedisi, şiir dinletileri ve şarkılarla izleyiciyi yine büyüledi. Kalabalık, sabaha karşı saat 2’de büyük bir coşkuyla ayrıldı.

Neredeyse Gemi Kazası
Salı gecesi Batum’dan gelen çok sayıda Trabzonlu Rum, tam bir çile çektikten sonra varabildi.

Vitse açıklarında, makinistin tecrübesizliği ve dikkatsizliği nedeniyle, gece yarısı “Kara Deniz” motorunun kazanı alev aldı. Yaklaşık 40 yolcunun bulunduğu gemide, yolcular büyük bir panik içinde, su almak için başka bir kap bulunmadığından, gaz tenekeleriyle yangını söndürmeye çalıştı. Kaptan Rasim, üç denizci ve iki Türk yolcuyla birlikte, motora bağlı olan filikayla kaçıp zavallı yolcuları kaderlerine terk etti.

Yardım çığlıkları üzerine, kıyıdaki bazı haydutlar yardım etmek yerine sürekli üzerlerine ateş açtı.

Ancak sabah olunca bir sandal yardımlarına yetişti ve yüksek bir ücret karşılığında onları Atina’ya çıkarmayı başardı. Oradan Rize’ye geçerek üç gün kaldılar ve nihayet buraya ulaştılar. Yetkililerin, bu korkakça ve suç teşkil eden kaçış nedeniyle büyük bir felakete neden olabilecek kişilere tarafsız bir soruşturma yapması ve suçluları ağır şekilde cezalandırması gerektiğini düşünüyoruz.

Taziyeler
Amansız ölüm, sevgili Trabzon’umuzdan bir vatanseveri daha kopardı: Theodoros Manolidis.

Merhum, son anlarında okullar için 3.000 ruble, Fakirler Kardeşliği için 500 ruble ve Yetimhanemiz için 500 ruble bağışladı.

Topluluk kurallarına göre merhum, okulların Büyük Hayırseveri ilan edildi.

“Epochi” gazetesi, özellikle yaslı ailesine başsağlığı dileklerini sunar.

Duyuru
İstanbul ve Selanik’teki hemşerilerimizden, Propondiz’in Epivates kasabasından gelen ve bir zamanlar Pera’da modern eşya sektöründe çalışan Bay İoannis El. İoannidis hakkında bir bilgiye sahiplerse, İstanbul’da yayımlanan hiciv gazetesi “Ano-Kato” aracılığıyla “Epochi” gazetesi yönetimine bildirmeleri rica olunur.


Trabzon Pazarı
14 Şubat

Döviz Kurları

  • Büyük Nikolay Rublesi: 11
  • Küçük Nikolay Rublesi: 13 ½
  • Kerensky Rublesi: 17
  • Küçük Kerensky Rublesi: 20
  • Kafkas Rublesi: 21
  • Altın Lira: 650 kuruş
  • Mecidiye: 85 kuruş
  • 100 gram Türk Nikel Parası: 200 kuruş
  • Altın Sterlin: 650 kuruş

KİRALIK
Kountouradika Caddesi’ndeki I. Metaxas kardeşlere ait üst kat ofisleri ve bodrum dükkânı kiralıktır. Detaylı bilgi için Nik. Metaxas ile iletişime geçilebilir.


ALEXANDROS LAZIDIS MAĞAZASI

  • Lezzetli konserve yiyecekler
  • Beyaz ve kırmızı şaraplar
  • Konyak
  • Sirke
  • Her çeşit koloniyal malzeme

PERAKENDE VE TOPTAN SATIŞ
Uygun fiyatlarla!


NEREDE İYİ YEMEK YERSİNİZ?
Böyle bir soru gereksiz! Çünkü Haralambos Spanakis‘in mekânı tüm damak zevklerini tatmin ediyor!

  • Biftekler, köfteler, taze balıklar, yuvarlak köfteler
  • Güzel şaraplar, birinci sınıf rakı
  • Her türlü ızgara yemek

Sadece bir ziyaret yeter!
Adres: Kountouradika Caddesi 2-3


MEŞHUR VE LEZZETLİ TONYA TEREYAĞI
İakobos P. Oikonomidis‘in dükkânında bulabilirsiniz.
Adres: Kountouradika Caddesi 2-3

Aynı dükkânda her türlü koloniyal ürün de mevcuttur.

Matbaa
Georgios E. Mihailidis

(3515 sayfadan oluşan Epochi sayıları Nikos Kapetanidis’in kardeşinin torunu olan ve halen Atina’da yaşamakta olan Kostas Kapetanidis tarafından dijitalize edilmiş ve Yunanca olarak tarafımıza iletilmiştir. Türkçeye çevirisi Tamer Çilingir tarafından üstlenilmiştir)